Platon`a dair konuşmaya başlamadan önce Platon`u anlama, öğrenm

Transcription

Platon`a dair konuşmaya başlamadan önce Platon`u anlama, öğrenm
YAŞAMI, ESERLERİ ve KURAMLARIYLA
PLATON
Platon’a dair düşünmeye başlamadan önce Platon’u anlama, öğrenme çabasında dikkat edilmesi gereken bir
nokta var ki, o da herhangi bir filozof üzerine araştırma yapılırken; bir çok düşünürün, o filozofu daha iyi
anlamaya yardım edecek, oradan hareket edilebilecek bir merkez arama yoluna gittiği gerçeğidir. Ancak
hayatı boyunca kendi düşünceleri de dahil, sorun ettiği hemen hemen her konuyu yeniden sorgulayan ve bu
sorunlara yaşamının farklı dönemlerde farklı cevaplar veren Platon’da böylesi bir merkezi aramak,
başlangıçta düşülebilecek bir hatadır. Hocası Sokrates’ten aldığı yorulmak ve bitmek bilmeyen sorgulama
yöntemi ile kendini sürekli sorgulayan Platon’u anlama çabasının tek yanlı ve eksik kalmaması için, Platon’un
yaşadığı dönemi ve yaşamının çeşitli dönemlerini; düşüncesinin gelişim süreciyle birlikte ele almak gerekir.
Platon’u dar bir çerçeve içine alarak ona haksızlık yapmamak için böylesi bir giriş yapma ihtiyacı duyduk...
Umarız söylediklerimizi başarabiliriz...
Hatırlanacağı gibi Yunan Felsefesi’nin ilk döneminde doğa (kosmos), ikinci döneminde de insan (anthropos)
sorunu ele alınmıştı. Platon ile başlayan ve Aristoteles ile devam eden, Sistematik Dönem olarak adlandırılan
bir üçüncü dönemde ise önceki dönemlerde elde edilen doğa ve insan bilgilerinin birleştirilmesi,
kaynaştırılması denenecektir. Temsilcilerini Sofistler ve Sokrates’te bulan; insan sorununun ele alındığı ikinci
dönemde, bilgi yalnızca pratik hayat için değerlendirilmek istenmişti. İlk dönemde incelenen ve ikinci
dönemde bir kenara bırakılan evren ile ilgili metafizik sorunlara yine Platon ile başlayan dönemde dönülür.
Sistematik Dönem adlandırması ve Platon arasında çelişik bir durum da vardır aslında. Hayatı boyunca
sistematik olmayı reddeden Platon’un; kendi içinde bütünlüğü olan bir bilim sistemi yaratması, sorunlarının
çok yanlı oluşu, sorunları bir birlik içinde, yani bir sistem içinde işlemesinden ötürü “sistematik dönem”
içinde görülmesi, bu açıdan anlamını bulabilir.
Sistematik düşüncenin başlangıcı olarak gösterilen Platon’un öncülük yaptığı bir diğer düşünce ise
idealizmdir. İdealar kuramı ile birlikte anılan Platon, “idealizmin babası” olarak da ifade edilir. Kendisinden
sonraki dönemlerde daha da geliştirilecek olan idealist düşüncenin temellerini atan Platon’un, idealar
kuramı, ilerleyen bölümlerde daha ayrıntılı ele alınacaktır...
Böylesi bir girişin ardından ilk bölüm olarak; M.Ö. 400’lerin
Atina’sına bir yolculuk yaparak Platon’un dünyasını anlama
çabamıza başlayabiliriz. Platon M.Ö. 427 yılında aristokrat ve
zengin bir ailenin çocuğu olarak Atina’da dünyaya gelir. Atina
kralı Kodros’un soyundan geldiği söylenen babası ve Atina’daki
Otuzlar Yönetimi’nde yer alan Kritias ile Kharmides’in akrabası
olan annesinin, Platon’un ardından Adeimantos ve Glaukon adını
verdikleri iki oğlu daha olur. Platon, 20 yaşında Sokrates ile
tanışır ve Sokrates’in ölümü olan 399 yılına kadar onun çok
yakın bir dostu ve öğrencisi olur. Bundan sonra 12 yıl boyunca
Mısır’a, Kyrene’ye ve Taras’a gittiği söylenir ama kesin olarak
bilinen onun Sicilya’ya yaptığı üç ziyarettir. Platon’un hayatında
çok önemli olan bazı olaylara geçmeden önce doğumundan
yaklaşık yarım yüzyıl öncesine, Atina’nın gücünün ve şanının
doruğuna ulaştığı yıllara bir gözatmak gerekir.
Isparta ile birlikte 490 ve 480 yıllarındaki Pers saldırılarının püskürtülmesine önderlik eden Atina, Yunan
kentlerinin olası Pers saldırılarına karşı kurdukları Delos deniz birliğinde en önemli güç haline gelir. Ancak
savaşın ardından giderek aşırılığa varan yayılmacı politikası, Atina’yı Isparta ile çatışmaya sokar. Atina’nın
kendi içinde gevşek ve yayılmacı anlayışının aksine Isparta bunun tam karşıtı olarak oligarşik, tutucu,
gücünü baskı altında tuttuğu köle sınıfından alan, sanat alanında yeniliklere katlanmayan, askerlik ve yiğitlik
erdemlerinin yüceltildiği bir anlayıştadır. Her kentin bir diğerinin rakibi olarak görüldüğü bu ortamda, M.Ö.
1
441 yılında Atina ile Isparta ve kandaşları arasında Peloponnesos savaşı başlar. Uzun ve acılarla dolu savaş
yıllarının ardından Atina, 404 yılında kesin olarak bozguna uğrar. Platon’un da 409 yılında yani 18
yaşındayken askerlik görevini yerine getirdiği düşünülmektedir.
Platon’un gençliğindeki belli başlı biçimleyici etkilerden biri olan Peloponnesos savaşı, yüksek bir idealin
çöküşünü; acıyı, umutsuzluğu beraberinde getirir. Savaş sırasında Atina’daki demokratların (tüccar sınıfının)
politikaları, eylemleri ona fazlasıyla malzeme sağlar. Neredeyse tüm Atinalılar gibi o da bu bozgunun
nedenini Atina’nın gevşekliği ve beceriksizliğine, Isparta’nın disiplinine, iyi düzenine bağlar. (Platon’un
yaşadığı dönemin siyasal yapısını yakından takip ettiği, yazdığı mektuplardan da anlaşılmaktadır.) Çeşitli
kanlı olaylardan sonra 403 yılında Atina’da demokrasi yeniden kurulur ancak bundan 4 yıl sonra gerçekleşen
bir olay Platon’un demokrasiye olan nefretini haklı çıkarır. Sokrates ölüme mahkum edilir. Sokrates’in Platon
üzerindeki ikinci biçimleyici etki olduğu söylenebilir. 399 yılında, dinsizlik ve Atina geçliğinin ahlakını bozma
suçlarından mahkemeye verilen Sokrates, demokrat politikacıların düşmanlığı sonucu katledilir. Bu
düşmanlığın asıl nedenlerinden biri Sokrates’in gençlik üzerinde etkili olması ve onun sorgulayıcı yanıdır.
Sokrates’in ölümümün ardından Platon, öteki Sokratesçilerle birlikte Megara’ya gitmiş, bir süre orada
kaldıktan sonra Atina’ya dönerek öğretim çalışmalarına başlamıştır. Kurmuş olduğu Akademeia adlı okulda
politika, hukuk, yasalar ve felsefe üzerine çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Bir süre Akademeia’nın
yöneticiliğini yaptıktan sonra çeşitli yolculuklara çıkmıştır. Yaygın olan bir söylentiye göre Mısırlı rahiplerden
matematik, astronomi öğrenmiştir. Anadolu ve İran’ı gezdiği söylentileri de vardır ancak net olarak bilinen
Sicilya’ya yapılan yolculuklardır. Kimi zaman gözardı edilen bu ziyaretlerin Platon’un yaşamında üçüncü
biçimleyici etki olduğu söylenebilir. Atina’da tanımış olduğu Pisagorcuların çalışmalarını yerinde ve yakından
izleyebilmek için 388 yılında Güney İtalya’ya giden Platon, buradayken matematiğe olan ilgisini artırmış ve
dini-mistik görüşler edinmiştir. Zamanla bu Pisagorcu yan, Platon’daki Sokratesçi öğenin yanında ikinci
büyük öğe haline gelir. Güney İtalya’dan Sicilya’ya geçen Platon, Syrakusa’da kralın akrabası Dion ile tanışır.
Sıkı ve sürekli olacak bir dostluk bağının kurulmasıyla bundan sonra Dion, Platonu iki kez daha Sicilya’ya
çağırır ve ondan kral I. Dionysos’un sert yönetimini yumuşatma ve krallıkta siyasi reformlar yapmasını ister.
Platon tirana, siyasal entrikalardan uzak durmayı, anayasal bir yönetim benimsemesini ve yasaları gözden
geçirmesini öğütler. Ancak bu öğütlerin hiçbirisi Dionysos üzerinde etkili olmaz. Platon bu ilkeleri Sicilya’da
uygulamak için fırsat bekleyen Dion ile sağlam bir dostluk kurup oradan ayrılır. 367 yılında I. Dionysos’un
ölümü üzerine Dion, onun yerine yönetime geçen II. Dionysos’u Platon öğretisine daha yatkın görerek
Platon’u yeniden Syrakusa’ya çağırır. İkinci deneme, kuşkucu II. Dionysos’un Dion’dan hatta Platon’dan
kuşkulanması üzerine başarısızlıkla son bulur ve Platon Atina’ya geri döner. 361 yılında yeniden Sicilya’ya
çağrılan Platon’un Atina’ya dönüşü çok güç olur. Fazla konuştuğu için köle olarak satılan Platon’u bir tanıdığı
satın alarak Atina’ya gelmesini sağlar. Tüm bu Sicilya deneyimleri Platon’un toplumu dönüştürme
düşüncelerinin pek de kolay olmadığını öğrenmesini sağlamış ve toplum görüşü daha gerçekçi ve ayakları
yere basan bir hale dönüşmüştür. Son eseri olan ve tam olarak düzenlenemeyen Nomoi (Yasalar) adlı eseri
buna örnek olarak gösterilebilir. Platon 347 yılında, 80 yaşında ölür.
İkinci bölüm olarak Platon’un eserlerine fazla ayrıntılara girmeksizin değinecek olursak; 50 yıl boyunca
düşünüp yazmış, sorunlarla uğraşmış, görüşlerini boyuna olgunlaştırmış bir problem düşünürü olan Platon’un
hayatının dört bölümde incelendiğini söyleyebiliriz. (Kaynak: F. Ueberweg, Grundriss der Geschichte der
Philosophie)
Gençlik Diyalogları: Apologia (Sokrates’in Savunması), Kriton, Protagoras, Ion, Lakhes, Politeia I (Devlet),
Lysis, Kharmides, Euthyphron
Geçit (Geçiş) Diyalogları: Gorgias, Menon, Euthydemos, Küçük Hippias, Kratylos, Büyük Hippias,
Menexenos
Olgunluk Diyalogları: Symposion (Şölen), Phaidon, Politeia II-X (Devlet), Phaidros
Yaşlılık Diyalogları: Theaitetos, Parmenides, Sophistes (Sofist), Politikos, Philebos, Timaios, Kritias,
Nomoi (Yasalar)
Sokratesçi Dönem olarak da adlandırılan Gençlik Dönemi’nde Platon, bilgi ve erdem sorunlarını inceler.
Erdemin özü ve kavramı, erdemin birliği ve çokluğu, erdemin bilgi ve öğretilebilme ile olan ilgisi, Sokrates
2
etkisi altında düşündüğü ve yazdığı dönemin temel sorunlarıdır. (Zamanla Sokrates’in görüşlerini aşarak
kendi düşüncesini oluşturmasına rağmen Platon, tüm yaşamı boyunca yazdığı eserlerinden hiçbirinde kendi
adını kullanmamış, yazdıklarını çoğunlukla Sokrates’in ağzından ifade etmiştir.) Bu dönemde Sokrates’ten
saygı ve sevgi ile bahseder. Temel amaçlardan biri Sokrates’i Sofistlere ve onu Sofist sananlara karşı
savunmaktır. Sokrates öğretisi gerçeğine uygun bir biçimde olduğu gibi gösterilmek istenir.
Apologia (Sokrates’in Savunması): Sokrates felsefesinin en önemli noktası; kendi bilgisizliğinin bilincinde
olmak, neyi bilmediğini bilmek temel sorundur.
Kriton: Sokrates’in mevcut yasalara neden karşı çıkmadığı
anlatılır.
Protagoras: Erdemin bütünü, öğretilip öğretilemeyeceği, erdemin birliği sorunu.
Lakhes:
Cesaret
Politeia I: Adalet
Lysis: Dostluk
Kharmides: Ölçülülük (sophrosyne)
Euthyphron: Dinlilik,
batıl inancın eleştirisi, kutsal olanın ne olduğu sorunu.
Gençlik dialoglarının temel amacı ahlakın başlıca sorunlarını, kavramsal bilgiler olarak oluşturmaktır. Kavram
belirlemeleri ve tanımlar için, Sokrates’te olduğu gibi, tümevarım yöntemi kullanılır. Ortalıkta dolaşan
doğrulukları, yanlışlıkları eleştirilmemiş görüşleri çürütmek (elenkhos) esastır. Bunun dışında bu Sokratik
dialoglar olumsuz bir sonuçla biter. Yanlış, yetersiz tanımlar çürütülünce dialog da sona erer, araştırmada bir
çıkmazla (aporia) karşılaşılır ve ele alınan sorunun doğru yanıtı bulunmaz (Aporetik dialoglar). Ama sorunun
yanıtına işaret eden bazı düşünceler ortaya konulur.
Geçit Dialogları’nda Platon bir adım daha atarak bilgi görüşünün temellerini atar. Bu dönemde Sofistlerin
hazza dayanan görüşleri tartışmaya açılır, onların karşısına “iyi” kavramı ile çıkılır.
“İyi, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır.” Platon, bu tezin sağlam temellere dayanmasının içerdiği
“doğru” kavramının tarif edilebilir, araştırılabilir olması ile mümkün olduğunu kavrar. Sofistler ise “Aradığımız
şey bilinen bir şeyse, bunu aramaya gerek yoktur. Bilinmeyen bir şeyse bulduğumuz şeyin, aranan şey
olduğunu nereden bileceğiz?” sorusu ile Platon’u daha da zor bir duruma sokarlar. Platon ise bu sorunu
Orfeus ve Pisagorcu öğretilerden edindiği “ruhun ölmezliği” kavramı ile çözmeyi deneyerek Sokrates’i aşma
yolunda ilk adımını atar.
Ruh ölümsüz olduğuna göre, aranan doğru ile daha önceki yaşam dönemlerinde muhakkak karşılaşılmış
olmalıdır. Hal böyle olunca, ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için “öğrenmek”, eskiden bilinen bir şeyi
hatırlamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir. Ancak ölümsüz ruhun eski yaşamında gördüklerinden
anımsadıkları son derece muğlak bilgilerdir. Bir de bu dünyadaki doğrudan algılamaların getirdiği zihni
karmaşa, bu bilgileri daha da karmaşık hale getirir.
Menon: Erdem bir mi, yoksa çok mu? Erdem bir bilgi mi?
Küçük Hippias: Kötülüğün isteyerek yapılıp
yapılmaması durumunda erdem sorunu.
Büyük Hippias: Güzel araştırılırken kalıcı ve değişmez bir şey
üzerinde durur. (İdeaların ilk izleri)
Olgunluk Dönemi’nde ise “ruhun ölmezliği” kavramının mitostan sıyrılıp daha sağlam temellere oturması
gerektiği ihtiyacını duyar Platon. Ruhun ölümsüzlüğünün yanında ruhun idealar dünyasından geldiğinin ve
kökünün orada olduğunun belirlenmesi yine bu dönemde gerekli hale gelir.
Symposion (Şölen): Güzel ideası tanımlanır. Cisimden bağımsızdır, aşkındır, kendine yeter, yalındır, ezeli ve
ebedidir, değişmez.
Phadion: İdealar, nesnelerin nedenidir. İyi ideası.
Politeia II-X (Devlet): İyi, açık
bir biçimde öteki ideaların üstündedir. İki dünya vardır. Duyulan (görülen) dünya, anlaşılan (kavranan)
dünya.
Yaşlılık döneminde ise Platon, önceleri ele aldığı bir çok konuyu yeniden gündemine getirerek ahlaki sorunlar
ve insanın mutluluğuna yönelik konularla yeniden ilgilenir. Yetkin insan yerine yetkin toplumu tarif etmeye
çalışır. Bazı toplumsal görüşlerinde daha gerçekçi baktığını görürüz. (Örneğin ideal devletin yönetiminde en
başta olması gerektiğini düşündüğü filozof kralın yerine yöneticilere de egemen olacak yasaların
zorunluluğu.) Syrakusa deneyimleri bunda etkilidir. Yine Güney İtalya’da edindiği Pisagorcu görüş ve
matematik-dinsel düşünce idelara kadar olmasa da çok büyük bir yer eder onda. İdealara ulaşmada
matematiğin rolü artar. (Timaios) Halkın tümünü konu eder (Yasalar)
3
Üçüncü ve son bölüm olarak Platon’un belli başlı düşüncelerine bakacak olursak;
Ruh Kuramı
Bilgi Kuramı
İdealar Kuramı
Sanat Anlayışı
Devlet Görüşü
Ruh Kuramı:



Sokratesçi Dönem: Bilgi ve erdem sorunları. Geçiş Dönemi: Mutlak ve değişmez olan ile değişen
arasındaki ilişki. Sofistlerin hazza dayanan düşüncelerine karşı iyi kavramı ile çıkma. Ruhun
ölümsüzlüğünün çıkışı.
Ruhun bölümleri: Ruh üç bölümden oluşur (akıl, irade, iştaha=istek) Akıl bölümü bilgeliği arayan onun
peşinden koşan bölümdür. Bedende kafadır. İrade ise hayvanlarda da olmasına rağmen akla en yakın
bölümdür. Vücutta kalptir. Ruhun en geri bölümü ise iştahadır. Bedensel istekleri ifade eder. Vücutta bel
altıdır. İştaha bölümü (yeme, içme, cinsel istekler) mümkün olduğunca zorunlulukların dışına
taşmamalıdır. Çünkü bu bölüme esir olan insanın istekleri bitmek bilmez. Bedenin ölümüyle idealar
dünyasına ruhun ancak akıl bölümü gider.
Ruh-beden ilişkisi: Kratylos: Beden bir ruh için mezar da olabilir, ruhun kendini açtığı bir işaret de
olabilir. Symposion: Yalnız bir bedeni sevmekle başlamak, bütün bedenlerde ortak olan güzelliği
yakalamak, sonunda kendine güzeli kavramak amacıyla da güzel ruhu sevmek gerekir. Phadion: Beden,
değişken, geçici nesnelere yönelen tutkuları yüzünden ruh için bir engel oluşturur. Politeia: Beden
eğitiminin amacı bedeni yok etmek değil, ruh için yararlı bir hale getirmektir.
Bilgi Kuramı:
Menon dialoğundaki; (matematik konusunda en ufak bir bilgisi olmayan) köleye geometri sorusu çözdürme
örneğinde de görüldüğü gibi Platon, araştırmanın olabilirliğini, felsefenin de olabileceğini ortaya koyar.
Felsefenin olabilmesi de (Sokrates’in savında olduğu gibi) erdemin bilgi ile aynı şey olduğunu söyleyen sav
ile mümkündür. Platon’a göre bunun için dialektika gereklidir. Bilgiye götürecek adım dialektikadır.
Dialektikanın Platon anlamında 3 farklı döneme denk gelen 3 açılımı vardır:



Tartışma sanatı. Soru-yanıtlarla varolan her şeyin değişmez özünü arama (Sokratik)
Hipotezlerden yola çıkarak akıl yürütme
Bir yöntem olarak bölme tekniği. Bölünemez olan bir türün tanımına ulaşana dek cinsleri türlerine
bölmek.
İdelar Kuramı:
Platon’un idealar düşüncesinde iki dünya vardır. Bunlardan birisi duyu organlarımızla algıladığımız, “görülen
dünya”dır. Görülen dünyada; oluşlar, yokoluşlar, tüm değişiklikler yaşanır. Gelip geçici ve ikincil bir dünyadır
görülen dünya. Bu dünyaya dair bilgileri edinmenin ya da bu bilgilerin peşinden koşmanın pek de önemi
yoktur. Daha doğrusu, sürekli değişen bu dünyanın, değişen bilgisinin insanlara bir faydası yoktur.
İdealar kuramının diğer bölümü ise “kavranan dünya”dır. Görülen dünyadaki (kötü olmayan) her şeyin
değişmeden sabit kalan bir ideası vardır ve tüm bu idealar kavranan dünyada yer alır. (Tam da burada,
“kötülüğün ideası yoksa kaynağı nedir?” şeklinde bir soru sorulabilir. Kötülüğün kaynağı görülen dünyanın
yeme, içme, cinsel istekler gibi hazlarına bulaşan bedendir. Ruh da bedenle etkileşim halinde olduğundan
kötülük böyle oluşur. Zaten kötülüğün idealar dünyasında yerinin olduğunu söylemek, yani onun değişmez
bir idea olduğunu savunmak, kötülüğün ortadan kaldırılamayacağı gerçeğini de beraberinde getirirdi. Bu ise
iyi bir dünyayı düşleyen Platon için çelişik bir durum olurdu. Kaldı ki tüm dinlerin temelinde de bu vardır.
Kötülük tanrısal değildir. Sonradan oluşan bir bozulmanın sonucudur.) Kavranan dünyada yer alan idelar,
kendi içlerinde bir hiyerarşi içerisinde yer alırlar (en üstte iyi ideası vardır). Duyu organlarıyla algılanamayan,
ancak pek az kişinin akıl yoluyla kavrayabileceği bir dünya olan idelar dünyasının bilgisine ulaşmak için ise
tek yol felsefedir.
İdealar dünyasını daha iyi anlayabilmek için Sokrates’in eleştiri konusu olan ve ardından Platon’un da
benimsediği iki düşünceyi incelemek gerekir. Bunlardan birincisi onun tümel kavramların varlığına ilişkin
görüşüdür. Buna göre tek tek adil insanların ötesinde bir adalet kavramının, tek tek güzel nesnelerin
ötesinde ise bir güzel kavramının bulunması gerekirdi. İkinci görüş ise Sokrates’in insanlara ruhlarına özen
4
göstermeleri gerektiğini bildirmesiyle ilgili olanıdır. İşte tam da eleştirilerin odaklandığı bu düşünceler idealar
kuramının temelini oluşturur. Örneğin Platon’a göre bizim ‘iyi’ olarak nitelediğimiz iki olgunun ya da nesnenin
iyilik bakımından ortaklığı onların ikisinin birden iyi ideasından pay almaları nedeniyledir. Diğer olgular da
Platon’da buna benzer biçimde kategorize edilmişlerdir. Yine Platon’a göre kavramları kullananlar, akıllarında
bu kavramların varlığını yadsırlar ancak bu kavramlar olmadan konuşmak ya da düşünmek olanaksızdır.
Örneğin elmadan bahsederken biz tek tek elmalardan değil de bir elma kavramından bahsederiz.
İdealar kuramının bir başka boyutu da bilginin anımsamadan ibaret olduğu iddiasıdır. Çevremizdeki olgular
bize yetkin tümellerin yani ideaların bilgisini veremez. Bu dünyadaki olgular bize ancak daha önceden
bildiğimiz fakat ruhun, içinde bulunduğu bedenin kirlenmişliğinden dolayı unuttuğu gerçek bilgileri
hatırlatmaya yarar.
Sanat Anlayışı:
Devlet kitabında sanat ve sanatçıya mesafeli yaklaşılır. Sanatçının taklit ettiği örnek, gerçeğin kendisi
değildir. Taklit ettiği şey gölgedir. O gölgenin gölgesini yapar. Ve bu da bir imgeden öteye geçemez.
Örneğin ressam hep doğal hem de yapay nesneleri taklit eder. Oysa bunların kendisi de ideaların taklidinden
başka bir şey değildir, öyleyse ressam ideanın değil, ideanın taklidinin taklidini yapar.
Homeros ve tragedya yazarları akıl yolunda ilerleyen insanı değil, isteklerine tutkularına kapılmış insanı taklit
ederler, dolayısıyla bizde haz ve tutkuyu uyandırırlar. Sanat bir taklit olduğuna göre, bir bilgi değildir, ciddi
bir iş de değildir, hazza yönelmiş bir oyundur yalnızca.
Sanat eserlerini üçe ayırır:



Ozanın kendi duygularını dile getirdiği türler (dythrambos)
Kişilerin taklit edildiği türler (komedya, tragedya)
İki biçimden oluşmuş türler (epos)
Bu türlerden komedya ve tragedyayı eleştirir.
Müzik: Birlik ve ses uyumuna önem vermeyen Ion ve Lydia ezgileri eleştirilirken Dor ve Frigya müziği kabul
edilir. Ion ve Lydia ezgilerindeki ses uyumsuzluğu ruh zayıflığı ile ruhun tutkulara düşkünlüğünü ifade eder.
Sonraki dialoglarında Platon’un sanat görüşünde önemli değişiklikler olur. Devlet kitabında taklit sanatı
suçlanırken, Sofist dialoğunda imgeleri işleyen insan sanatı, tanrısal sanatla aynı düzeye konur. Taklit
(mimesis) Sofist dialoğunda yaratmanın bir alt türü olarak görülür. Yasalar’da ise sanat ancak taklit
olmadığında eleştirilir. Bu dialogda komedya daha çok eleştirilir. Ancak içindeki gülünç öğe tutkuya neden
olmadığı takdirde kabul edilir. Yine Yasalar’da sanatın eğitici işlevi üzerinde durulur. Yasa koyucu sanatın
yardımıyla sanatçıyı erdemleri dile getiren bir sanatçı olmaya ikna eder ve kimi durumlarda şarkıların yasa
haline geldiği de görülür...
Devlet Görüşü:
Platon’a göre devlet, tek tek kişilerin kendine yetmemesi ve ekonomik gereksinmelerin bireyin öteki
insanlarla bağlaması nedeniyle kurulur. ‘Devlet‘te önce bekçiler anlatılır. Bunlar yönetenler (koruyucu) ve
yardımcıları (askerler, savaşçılar) olarak ikiye ayrılır. Üçüncü sınıf ise halk yığını ve el sanatçıları. Üç sınıf
işlevsel olarak da kendini ifade eder:



Karar veren (koruyucu)
Yardım eden (askerler,savaşçılar)
Mal-mülk sağlayan (halk, tüccarlar, el sanatçıları)
Söz konusu üç sınıf aynı zamanda ruhun da üç bölümüne denk düşer. Koruyucular akıl, askerler coşkulu yan
(irade), mal-mülk peşinde koşan halk ise iştahadır. Erdem de sınıfsal bir yapıdadır. Şöyle ki; yöneticilerin
özel erdemi bilgeliktir. Yardımcılarının erdemi cesaret, bütün sınıflara ait olan ise ölçülülüktür. Adalet ise her
5
sınıfa kendi görevini ayıran bir erdemdir. Toplumun adil olması için her insan kendine düşen görevi en iyi
şekilde yerine getirmelidir (Devlet)
Devlet nasıl mükemmel olur sorusuna Devlet kitabında bulduğumuz cevapları şöyle sıralayabiliriz:
Yönetici filozof olmalıdır. Filozoflar ve savaşçılarda varlık ortaklığı (komün). Çocukları yöneticiler yetiştirecek.
Kadınlar erkeklerle aynı eğitimi görecek, aynı sorumlulukları üstlenecek. Bu mükemmellik yeryüzünde
olmasa bile gökyüzünde vardır. Hedef o örneğe yaklaşmak olmaldır. Bu örneğe yaklaşabilme durumuna göre
yeryüzünde şu bozuk yönetim biçimleri vardır: Timokrasi (şan şeref düşkünlerinin devleti)
Oligarşi
(zenginlik düşkünlerinin devlet)
Demokrasi (eşitlik düşkünlerinin devleti)
Tiranlık (Tek bir tiranın
yönetimi)
Tüm bu bozuk yönetim biçimleri tek tek incelendikten sonra Devlet kitabında önerilen yönetim biçimi
aristokratik monarşi olur.Bu monarşinin başı ise filozof kral olmalıdır. Yasalar kitabında ise önerilen yönetim
biçimi monarşi ve demokrasi karışımı bir yönetimdir.
İlk bakıldığında tutarsızlıklarla doluymuş gibi görünen ancak daha da derinlerine inildikçe görülen bir gerçek
var ki o da; herhangi bir din, siyasal düşünce ve yönetim biçimi olmasın ki Platon düşüncesinden pay
almamış, etkilenmemiş ya da onun izlerini taşıyor olmasın. Tüm batı felsefesinin Platon’a düşülen dipnotlar
olduğunu söyleyen Whitehead’in de söylediklerini haklı çıkarırcasına; insanların günümüzde kafalarında
idealize ettikleri her bir kavram (güzel şiir ideası, güzel kadın-erkek ideası ve ön kabulü, iyi ideası,... vb.) ve
hayatlarını kafalarındaki ideallerin yansımalarıyla birebir örtüşecek bir biçimde sürdürmeleri Platon’un hala
aramızda olduğunu gösterir...
YTÜ
Felsefe ve Düşünce Kulübü
Kaynaklar:
Devlet (Platon)
Felsefe Tarihi (Macit Gökberk)
Mektuplar(Platon)
Sokrates’in Savunması (Platon)
Sokrates'ten Önce ve Sonra (F. Macdonald Cornford)
Timaios (Platon)
Yasalar (Platon)
6

Documents pareils